Yeni Vesayet Ulusal Zincir Marketler
Biliyorum bu başlığı gördüğünüzde aklınıza ilk gelen şey "Ulusal marketlerden alışveriş yapmayalım, gelin alışverişimizi yerel marketlerden yapalım" dediğinizi duyar gibiyim. Oysa kendimi, insanlara nereden ve kimden alışveriş yapmaları konusunda tavsiyede bulunacak yetkinlikte görmüyorum. Bundan dolayı yazımda olayın sistemsel ve farklı bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum.
Her nedense millet olarak uluslararası bir sorun olduğunda o ülkenin ürünlerini hemen sosyal medyada çarşaf çarşaf paylaşarak duygusal bir tepki koyarız. Yerelde de bu böyle zaman zaman "Mahalle bakkalımızı unutmayalım" paylaşımını yaparız, oysa bu durum bana çok da inandırıcı gelmiyor. Neden derseniz, bilinç dışında gelişen duygusallıklar sadece o anlık geçici tepkiselliğin dışında pek de anlam ifade etmiyor. Zalime ve zulme tepki duygusallığın ötesinde gerçekçi ve sürdürülebilir olmalı ki bugünkü şartlarda bu çok da mümkün görünmüyor. Çünkü "Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş" durumda.
Ulusal zincir market olayına gelince, duygusal boyutundan ziyade biraz daha gerçekçi tarafından bakmaya çalışacağım, çünkü durum ciddi ciddi kafa yorulması gereken sıkıntılı bir hal almaya başladı. Ulusal marketlerin, özellikle bölgemizde bulunanların geçmişi çok da eskiye dayanmıyor. Bu marketler serbest piyasa ekonomisi gereği ilk yıllarda ve uzun bir süre büyük şehirlerde faaliyet gösterdiler. Bunların kuruluşundaki maksat, markasız ürünleri çok uygun fiyattan satarak, garip gurabaya hitap etmesinden dolayı bu durum başlangıçta herkesin hoşuna gitti.
Yıllar içerisinde piyasada kendine yol bulan bu marketler, öncelikle İllerde sonraki yıllarda ise ilçelerde birer birer açılmaya başladılar. Daha sonra gıda üzerinden ciddi müşteri potansiyelini yavaş yavaş toplarken bu defa insanların ilgisini çeken, ev eşyaları ve teknolojik her türlü ürünleri satmaya başladılar. Derken yıllar içerisinde özellikle pandemiyi de fırsata çevirerek son üç yılda adeta mantar gibi ülkenin her tarafına yayıldılar. Tabi bunlar gittikleri il ve ilçelerdeki yerel esnafa da büyük darbeler indiriyordu. Yerel esnaflar bu güç karşısında dayanamayarak ya küçüldü ya da kapandı. Ülkemiz ve tüm dünya serbest piyasa ekonomisiyle yönetildiği için, böylesine acımasız rekabetin olduğu küresel bir dünyada zayıf esnafın direnme şansı sıfıra düştü.
Bugün ülkemizde her bir ulusal market sayısının (beşli) farklı isim altında on binlere vurmasının hayra alamet olmadığı ortada dururken, maalesef bizler (devlet millet) bu tehlikeli ve kontrolsüz büyümeyi pek de fark edemedik yani bir nevi ladeslendik desek yeridir. Bazen kendi kendime ya da dost meclisinde bu kontrolsüz gücün yeni bir vesayet doğuracağını söylüyordum. Ama ne yazık ki serbest piyasa ekonomisi deyip alışverişimizi de yapıp kendi kendimizi avuttuk. Geçtiğimiz son üç yılda tüm dünyayı etkisi altına alan Covit19 vebası haliyle ülkemizi de derinden sarstı. Devletimiz maddi manevi bütün imkânlarıyla virüs belasının ve vatandaşının canının derdiyle uğraşırken, bu durumu fırsat bilen ulusal market sahipleri, ülkede bir kısım beldeler de dahil girilmedik yer bırakmadılar. Böylesine olağanüstü tüketimin arttığı kriz döneminde, hepimizin ayağını kendilerine alıştırarak, bulunduğumuz yerde maalesef vazgeçilmez oldular.
Bu marketler, ülke ekonomisi normal giderken, kendi aralarında örgütlü bir şekilde pandemiyi bahane ederek üretimin neredeyse durduğu, tüketimin arttığı bu dönemde temel gıda maddelerine fahiş zam yaparak spekülasyonlar oluşturmaya başladılar. Devlet bunlara ciddi cezalar ve yaptırımlar uyguladıkça bunlar utanmadan ürünlere zam yapmaya devam ettiler ve zamları milletin canına çekerek devlete de kafa tutmaya başladılar.
Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan gıdada KDV %8 den %1 indirdiğini açıkladı. Özellikle ulusal marketlerden de %7 indirimin de kendilerinin yapmasını talep ettiği halde maalesef bu "yeni vesayet ulusal marketleri" doğru dürüst KDV indirimini dahi uygulamadıkları gibi uyguladıklarında ise bir iki gün önce zam yaptıkları ürünlerde göstermelik indirim yaptılar. Öncelikle Fakire fukraya hitap ederek sözde masum bir şekilde yola çıkan bu yeni vesayet marketlerin bugün ülke ekonomisi üzerinde spekülasyonlarla haksız kazanç sağlayarak devlete kafa tutar hale gelmeleri aslında bu durumun vahametini göstermektedir. Devletimiz milletini koruyan adımları TBMM'de acilen çıkaracağı yasalarla bu haksız rekabete ve haksız kazanca ciddi bir ayar vererek bu zulme son vermelidir. Aksi takdirde bu ülkede gıdada enflasyonun düşmesi hayal olur.
Yasal boşluklardan yararlanılarak serbest piyasa ekonomisi bahanesiyle sinsice başlanılan bu girişimler maalesef güç zehirlenmesine döndü. Asıl sorun, bu marketlerin tekelleşerek, millete zulmeder ve devlete kafa tutar hale gelmeleridir. Yoksa derdimiz kapatılmaları ya da kapatılmamaları değil, ciddi bir ayar verilmesi gerekir. İstesek de istemesek de hepimiz bu marketlerden öyle ya da böyle alışveriş yapıyoruz. Ben sadece bu fakir düşüncemle bir tehlikeye dikkat çekmek istedim. Oysa ki ülkemiz çok güçlüdür. Son yirmi yılda bir çok vesayet anlayışlar bertaraf edildi. İnşallah bu marketlerde kendilerine adam gibi bir çeki düzen verirde vatandaşa daha fazla zulmetmezler. Aksi takdirde devletimiz ve bu asil millet, geçmiş de olduğu gibi zalim vesayetlerin akıbetini bunların başına getirmesini çok iyi bilir.
Son olarak demem o ki küçücük bir ilçede bile ondan fazla ulusal marketin olması hem tekelleşmeyi hem de haksız rekabetin önünü açmış durumda. Yerel esnafın bu şartlarda bunlara karşı rekabet etme şansı olmamaktadır. Biran evvel gerekli yasal düzenlemeyle bunların sayıları revize edilerek, daha az sayıya düşürülmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü yerel esnaf bir şehrin aynasıdır. Allah muhafaza o ayna kırılırsa hepimizin canı yanar.
Muhabbetle Kalın...
YAZIYA YORUM KAT