1. YAZARLAR

  2. Prof. Dr. Zeki TAN

  3. Yasaklanınca Ne Oluyor? (II)
Prof. Dr. Zeki TAN

Prof. Dr. Zeki TAN

ÖĞRETİM ÜYESİ
Yazarın Tüm Yazıları >

Yasaklanınca Ne Oluyor? (II)

A+A-

Yer üstünde yasaklanarak barındırılmayan farklı fikirler yer altına inerek ileride daha güçlü ivmeyle yeniden sahnede yer alırlar. Her türlü fikri yasaklamanın yasaklananın muhalifi tarafından yapılan ücretsiz fakat etkili “reklam kuşağı” haline gelir. Bir film; yönetmenin yaşadığı toplumun sızısını kayıt altına aldığında ancak yurt dışında gösterime girebilmekte fakat yine de milyonları aşan seyirciye ulaşmaktadır. Elvan elvan diyebileceğimiz yasaklar listesini daha da uzatmak mümkündür.  Mesela; Fransa’da çıkan Charlie Hebdo dergisi 2006 yılında Hz. Peygamberi aşağılayan karikatürler yayımladığı için bütün İslam Dünyası’nda protesto edildi. Fransa’da birkaç bin tirajlı dergi daha sonra altmış bine ulaştı. Derginin binası kurşunlandıktan sonra basılan ilk sayısı bir milyon tirajı gördü. Elbette yanlış yapanın yaptığı yanına kâr kalmamalı gereken tepkiler akl-ı selim ve hikmetle yapılmalıdır. Fakat bilgi ve hikmetten yoksun, ölçüsüzce yapılan kınama, tepki ve eylemler “reklamın iyisi kötüsü olmaz” fehvasınca yanlış yapanın hanesine “artı puan” olarak yazılabiliyor. Bazen kimsenin haberdar olmadığı “rezil fikirler”in muhatabını kullanarak yaymayı ve kazanç sağlamayı ihmal etmezler provokatörler. Malcolm X’in dediği gibi: “Eğer dikkatli olmazsanız, medyanın suçlu, suçluyu ise mazlum gibi göstermesini izlersiniz.” 

Beğenmediğiniz fikirleri ve yorumları “yasayla yasaklamak” yasaklanana karşı cazibeyi arttırır. İnternetin toplumun % 95’i tarafından kullanıldığı bir dünyada hangi yasak anlamlı olur. Söyleyecek sözü tükenen Hakkârili hemşerimin eline sopayı alarak “Kurê min lêxe” ”oğlum vur”  diyerek çaresizliğini sergilemesiyle fikri tükenenin kendisi gibi yorumlamayanları “söyletmeyin vurun, yasaklayın” diyerek piyasadan silmeye çalışması gibi beyhudedir. Mesela; Bir zamanların devşirme resmi tarihçilerin zorlamasıyla rafine bir toplum inşası için “Kart Kurt Kürt” diyerek Kürtçeyi konuşma, neşriyat ve müziğini yasaklayarak yok olacağını zannettiler. Kız çocukların okula gönderilmesinin nâdir olduğu 1970 yıllında annem Sakine Ablamı Türkçe öğrensin diye okula gönderdi. Rahmetli annemin de bildiği ve konuştuğu tek dil Kürtçeydi. Başka dil bilmediğinden Kürtçe Stran/müziği yönetmen Sinan Çetin’in “Türkü Yasak” film repliğinde geçtiği üzere Türkiye’de Kürtçe Stran/Türkü “Yassağ” olduğundan ya Ermenistan/Erivan veya Irak/Bağdat radyosundan takip ederdi. Allah’ın varlığına delil olarak yarattığı (Rûm, 30/22) bir dili yasaklayanların, daha cazip olacağını zanneden idrakten nasipsizlerdi. Daha sonra devletin 7/24 yayın yapan Kürtçe televizyon kanalı ve radyo yayını yapması topluma rahat bir nefes aldırdı. Ellibine yakın can kaybı, üç trilyon dolar ekonomik kayıp. Kürtçe yasağının işe yaramadığını hepimiz ağır bir fatura ödedikten sonra anladık. Kürtçe dil kursları açıldı. Şimdilerde Kürtçe eğitim konuşuluyor. Gerçekten bir fikir veya dil yasaklanınca insanlar rüyalarını hangi dilde görür? Dil yasaklanınca fikirler nasıl dışa dökülür? Totaliter hiçbir sistem, zamanında ne kadar mükemmel gözükürse gözüksün, sonsuza kadar devam etmez. Her dayatmacı birey veya sistem kendi mezarını kendi kazar.  Kur’ân ilk insanın çocukları üzerinden karganın “rehberliğinden” sakınmasını tavsiye eder. (Mâide, 5/ 31) Aklını kullanmaktan kaçınanların pislikten kurtulamayacağını anlatır. (Yunus, 10/100) Şule Demirtaş’ın dediği gibi “Ne zaman bir şey yasaklansa, sanat oraya başka bir yoldan varmanın dilini arar. Tıpkı bir taşın çatlağında yeşeren ot gibi. Biz de kendi topraklarımızda aynı bastırılmışlığın başka yüzlerini tanıdık. Konuşamamanın, çevreden önce içeriden sansürlenmenin, her şeyin ima ile söylenmesinin uzun bir geleneğine sahibiz. Ve bu topraklarda anlam, çoğu zaman yasaklara çarpa çarpa, içe dönerek, susarak kurulur…” 1980’lerdeki başörtüsü yasağının yoğun olduğu zaman diliminde yasağa itiraz eden liberal ve demokratik duruş sahibi Boğaziçi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hamit Fişek’in tespiti şöyledir: “…Türban yasağı bir sürü insanı radikalize etti. Dindar insanların bir kısmı dinci değilken, dinci oldu. Başını örtüyor diye çocuk üniversite okuyamaz demek makul değildir.” (Ergüder, Üstün, Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında, s. 373)  

Her Yasak Kendi İsyancısını Yaratır

Kâğıt filminin repliğinde Müzeyyen Hanıma şu soru sorulur: “Müzeyyen hanım! Bir sabah uyandınız ve birileri diyor ki size, sabah kahvaltısında zeytin yemek yasak. Ne olurdu?” Müzeyyen Hanım “Sabah kahvaltısında zeytin yemeyiz”  Yanlış! Her yasak kendi isyancısını yaratır. Zeytin severler bir örgüt kurar. Üzerinde zeytin dalı amblemi olan bir bayrakları olur. Zeytinlere özgürlük diye bir marşları olur belki. Şimdi soruyorum size; zeytin severler ayaklanıp dağa çıksa, dağa çıkan mı suçlu, yoksa zeytini yasaklayanlar mı? İnsanların başlarına ne takıp ne takmayacakları, evlerinde ne dilde konuşacakları, ne yiyecekleri, ne giyecekleri yasaları ilgilendirir mi Müzeyyen Hanım?”

Fikri yasaklama sonucu çoğu zaman beklenenden farklı çıkar. Ve her yasak kendince başarı ve yükselişini hazırlarken çoğu zaman trajik sona doğru indiğinin farkına varmaz. İnsan fıtraten özgürlüğüne düşkündür. Saîd Nursî, Allah’ın verdiği iradeye pranga vurulmama talebini “Ekmeksiz yaşarım fakat özgürlüksüz yaşayamam” dediğinde bedelini bir ömür hapishanelerde geçirdi. Yasaklar ne kadar katıysa isyanlar da o kadar serttir. Fakat ne yazık ki anlamsız ve yersiz yasaklar anlamlı hayatları zehirledi.  Sosyal hayattaki olaylar suyun şişede durduğu gibi durmaz. Olayların neticesini iyi okuyamayanlar kendi mezarlarını kendi elleriyle kazarlar. Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk “…Tutuklanma Hitler'i meydana getirmiş. Sürgün de Lenin'i. Sürgün edilmeseydi, büyük bir olasılıkla Lenin, ömrünü bir parti başkanı olarak Duma'da noktalayacaktı. Her yasak, yasaklanana güç kazandırmış, aykırılığı mayalandırmıştır. Çünkü yasaklanan her görüş, inanç çapından çok salgılar. Yasaklanan ve baskıyla sağlanan barış, aslında için-için süren bir savaştır... Küçük Hitler'e mikrofon vermeyerek onları silemeyiz…” derken yasaklamanın toplumda faydadan çok zarar getirdiğini anlatır. Fikri gelişme beynin içindekileri (yanlış da olsa) dışarıya yansıtmakla mümkündür. Yoksa beynin içindekini dışarıya yansıtamayanlar dışarda dolaşsa da fikren zindanda yaşamaktadırlar.

Bütün bunlar insan için sınırsız özgürlük ve pervasızlık olsun anlamına gelmez. Çünkü sınırsız özgürlük şeytanlar içindir. İnsanın şeytanlaşmasına izin verilmez. Beynin her ürünü söze dönüştürülüp dışarıya yansıtılamaz. Şiddeti teşvik ve hakarete varmayan her türlü fikir ne kadar yanlış olursa olsun yasaklanmamalıdır. İnanç kitabımız Kur’ân kapalı bir kitap değildir. Meydan okuyarak kendisini eleştiriye açar. Eğer fikirlerinize güveniyorsanız eleştiriye açarsınız. Yoksa kavgada söyelecek sözü olmayanların Arap şâir’in dediği gibi "Muâraza-i bi’l-hurûf mümkün olmadı, muhârebe-i bi’s-süyûfa mecbûr oldular." Mekke müşrikleri söyleyecek sözleri olmadığı için kılıca başvurdular.

PKK’nın 15 Ağustos 1984 Tarihinde Siirt’in Eruh ilçesinde yaptığı menfur saldırının üzerinden 41 yıl geçmiş. Kürt probleminde, yoğun trafikte ambulansın peşine takılan fırsatçı bu örgüte karşı top, tüfek, tank, iha, siha ve uçaklarla yapılan çatışmalar (yüzyıllarca da sürse) hasmâne yollar/misilleme yerine dostane yollar/siyasi müzâkerelerle çözülür. Çünkü en iyi ve kalıcı sonuçdikenin ilk battığı” yerden çıkaran barışla yol alınır. Tarih şunu öğretti; Hiçbir fikir, ne kadar yanlış olursa olsun silahla ortadan kaldırılamıyor. Fikre karşı fikirle mücadele edilmeli, artık fikirler çarpışmalıdır. Yarım yüzyıla yakın birbirine düşürülen Türkler ve Kürtler yaşanan bunca acılara rağmen demokratik adalet zemininde ya birlikte yaşayacak ya da birlikte yaşayacak, yoksa tarihin tozlu raflarında herkes yaşattığı hüzün ve kederle anılacak.

Günümüzde, Müslüman olan veya olmayan düşünürlerin kendi içlerindeki fikir farklılıklarını yasaklama ve cezalandırma işlemi geçmişte Mihne (hapis, işkence, sürgün, devlet baskısı ve yasakları) döneminde yapılmış fakat bugün hiç iyi anılmamışlardır. “Her şey zıddıyla bilinir” fehvasınca zıt fikirlerin çarpıştığı bir toplum tek tip fikirler haline getirme Faşizm ve Komünizm dönemlerine ait uygulamalardır. Anadolu irfanında geçtiği üzere “Balık gölüne göre büyür.” Küçük ve fikir yasağı bol ülkelerde büyük beyinler yetişmez.

Kur’ân eski inanç sahiplerinin kitaplarını tahrif ettiklerinden (Nisa, 4/46; Mâide, 5/13) şikâyet ederek bu şikâyete Müslümanların kulak vermesi gerektiğini anlatır. Bu zenginlik anlamına gelen yorumların yasaklanması demek değildir. Sahih fikir piyasasında gerçek olmayan fikirler de olabilir. Olmalıdır. Yanlış fikirleri hayatın dışına yasaklayarak değil daha fazla sahih bilgi üreterek ve yayarak/tebliğle çözüm üretilir. Thomas Gresham iktisat için “kötü para iyi parayı piyasadan kovar” dediğinin tersini fikirlere uyarlayarak “iyi fikirler kötü fikirleri kovar.” Yeter ki ülkenin bilgi üreten “fikri hür, vicdanı hür, aklı hür” ilim adamları olsun. Yoksa “Rabbu’l-âlemin” olan Allah’ın kitabı ve dini üzerinde hiçbir kurum veya birey “yorum tekelciliğinde” bulunma yetkisine sahip değildir. Allah dini kendisine has kılarak Kilise misali fânileri “acente” olarak yetkilendirmemiştir.

Elbette Kur’ân’ı yorumlamada Arapça dil kuralları, semantik bağlamında yapılan yanlışlar uzmanlar tarafından tespit edilerek kamuoyu bilgilendirilmelidir. Fakat son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığının sırtını kanuna dayayarak şikâyetçinin isteği üzerine veya re’sen diyanet inceleme veya incelettirmede bulunacak. Sakıncalı bulunan meallerin yayımını durduracak, dağıtılmış olanlar toplatılacak. Bunların imha edilmesine, internet ortamında yayımlananların içeriğine erişim yasağı konulacak. Böylece diyanetin uygun görmediği bazı meallere karşı yasakçı tavrı, doğası gereği sivil olan, olması gereken ilmi faaliyetleri siyasetin ve devletin eline veriyor. Hâlbuki her meal zannî bir yorumdur. Yorum yapanlara hoşumuza gitmeyip “saçmalasa” bile sürekli âba altından sopa göstermek hem toplumu hem de fikir sahibi bireyleri ürkütür. Hâlbuki yasakların arşive kaldırılması bu ülkenin demokrasi yolculuğunda önemli kazanımlardır. İbn Sina’nın dediği gibi hoşumuza gitmese, bizim gibi olmasa, yanlış bile olsa  “Bilgi saygı görmediği yerde konaklamaz.” Şunu unutmamak gerekir: Her bilgi sahibinin doğru olarak ürettiği bilgide yanlış ihtimali vardır. Hakikate ulaşmanın yolu da yanlıştan geçer. Bırakalım insanlar yanlış yaparak doğruyu da tartışarak bulsunlar. Her şey zıddıyla bilinir. Fikirlerin muhalif/zıddını ortadan kaldırmak; muhalifini yasaklamak kendi nebbaş/mezar kazıcısını yetiştirir. Hoşumuza gitmese de bırakalım kâinatta kargalar da avazları çıktığı kadar ve özgürce sögüt dallarında ötsün. Ötmesini yasaklarsanız içinden ve fıtratına aykırı öter.

Herkesi tek fikir ve yorum etrafında toplamak “Despot hastalığıdır.” Tarihte olduğu gibi zaman zaman tek fikir despotluğu nükseder. Bazen ortadan kaybolur. Fakat daha sonra müşteri bulunca yine nükseder. Tıpkı “Size itikâdî bilgi lazımsa biz üretiriz” diyen Emeviler ülkeyi hapishaneye çevirerek, devrin âlimlerinden  “Mutezile” eleştirisini yapanlara kan kusturdular. Emevilerin derdi Mutezilenin fikirleri değildi. Ehliyet ve liyakatten yoksun olduklarından babadan miras kalan saltanatlarını sürdürmekti. Zulümlerini “meşrulaştırmak” için de hile ve şantajla mutezileyi tepe tepe kullandılar. Zihinlere mengene vurulduğu için bunalım had safhadaydı. Üstesinden gelemedikleri farklı fikir sahiplerini zindanlara doldurup işkenceden geçirdiler. Bugün Emevi ve Abbasilerin resmi görüşüne katılmayan Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel hayırla anılırken işkence eden ve ettirenlerin isimlerini bile kimse hatırlamıyor. İşkence, hapis ve yasak neye yaradı! Bugün tarih tekerrür ediyor. Fikri gelişmenin önünü açıp geleceğe yelken açacağımıza engizisyon mahkemesinin bıraktığı yerden alıp  “düşünce zaptiyesi” olmaya devam ediyoruz. Zaptiyede zaptiye olsa bari.  Topluma fikir özgürlüğü lazımsa Ankara’nın “astığı astık kestiği kestik” eski kudretli valisi Nevzat Tandoğan’ın “Memleket komünist olacaksa onu da biz yaparız” dediği gibi bizim düşünmemize gerek yok. Fikir özgürlüğü bizi bozar. Dinimizi diyanete, canımızı emniyete, fikriyatımızı milli eğitime emanet edip bizim yerimize “büyüklerimiz” yazar, çizer, düşünür dersek başka kapılarda “teknoloji ve fikir kuyruğuna” girmeye devam ederiz. Muhtemelen “olgunlaşmayan fikirler” vaktinden önce yenilen ham meyveler gibidir!

İlçe Müftülüğü yaptığım (1990-2010) yılların birisinde Kurban kesmek yerine parasını fakirlere vermenin dinin maksadına daha uygun olacağı tartışması yapılmıştı. İlçe müftüleriyle yapılan bir toplantı sonrasında manşet fakirliği yaşayan bir gazeteci Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’na “Sayın Başkan! Her kafadan bir ses çıkıyor. Siz diyanet olarak son karar olarak bir şey söyleyemez misiniz?” demişti. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu İlahiyat eğitimi yanı sıra hukuk eğitimi de almış bir akademisyen. Hukuk formasyonuna sahip olmanın derinliği konuşma ve yazılarına da yansıyordu. Gayet sükûnetle şöyle dedi: “Diyanet İşleri Başkanlığı olarak biz Kilise değiliz. Herkes fikrini söyler biz de Diyanet İşleri Başkanlığı olarak fikrimizi söyleriz. İnsanlar istediği görüşe uyar.” Gazeteci umduğunu bulamamış çuvallamıştı.

Tekerleği yeniden keşfetmeye gerek yok. Bir zamanlar böyleydi! Şâirden desturla  “Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler.” Vefa sayfasını kim okur kim dinler ki!  Tarihteki Ressam Ahmed Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosundaki gibi şimdi de “Düşünce Terbiyecisi” olan nâdânlar yasaklama görevini elden bırakmıyor. Bu hikâye bitmedi. Ben de bitiremem böyle gider. Daha fazlasına benim yerim müsait değil, sizin de uzun yazı okumaya fazla mecaliniz yok.  Vesselam…

Bu yazı toplam 98 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yazılan yorumlar hiçbir şekilde www.adilcevaz13.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
1 Yorum