Milli Eğitim Bakanlığı'na Açık Mektup
Her istediğini gösteren/anlatan/yazan/çizen bir medyanın doğru okunması, toplumun ilerlemesini ve gelişimini sağlayacak unsurların belki de en önemlisidir.
Medya okuryazarlığı dersi, iletişime giriş, kitle iletişimi, medya, televizyon, aile, çocuk ve televizyon, radyo, gazete ve dergi, internet konu başlıklarından oluşmuştur. Medya okuryazarı olmak, basit anlamda kitle iletişim araçlarını "okuyabilmek" için gereken eleştirel düşünme becerilerine sahip olmak olarak da tanımlanabilir. İlköğretim ve öğretimdekilere öğrencilerin medyayı doğru okumalarında “medya okuryazarlığı” çok önemlidir. Medya kültürünün kendisi güçlü bir pedagoji biçimi olduğu ve etkiye en açık dönemlerini yaşayan ilköğretim çağındaki çocukların ve gençlerin de, bir medya kültürü içerisinde yetiştikleri düşünüldüğünde, eleştirel medya okuryazarlığı kazanma yetisiyle yetiştirilecek genç beyinlerin, toplumun ileriki dönemlerine katacağı faydalar yadsınamaz. En çok TV izleyen ve hemen hemen kültürel birikimini medya araçlarından alan öğrenciler açısından daha verimli olması ve fakülte sayısı 80''leri bulan, eğitim formasyonlu iletişim fakültesi mezunlarının da hak ettiği değeri bulması bakımından; "2006-2007 Eğitim-Öğretim yılından itibaren 6.7.ve 8.sınıflarda haftada bir saat ve seçmeli ders olarak okutulan", "Medya Okuryazarlığı" dersinin; "İletişim ve Medya" dersi adı altında (Soyal medya ve iletişim konularının da eklenerek) ortaokullarda "zorunlu ders" haline getirilmesinin uygun olacağı; zorunlu ders olduğunda, eğitim formasyonlu iletişimcilerin – özellikle ortaokullara - öğretmen olarak atanması ve yurdun dört bir yanında "medya rehberi" olarak öğrencilerle sınıflara girmesinin yararlı olacağı kanaatindeyim. Hiç olmadı, her ilçeye bir "medya rehberi" atanırsa (ki bu medya rehberleri sadece öğrencilere değil; kimi zaman vatandaşa, kimi zaman diğer branş öğretmenlerine kimi zaman memurlara Medya, Medyanın Dili, Eleştirel Medya Okuryazarlığı, İletişim, Etkili İletişim, Diksiyon sunumları vs... ) çok faydalı olacaktır.
Öte yandan formasyonlu iletişim mezunlarının asıl vermesi gereken iki ders mevcut şu an ortaokullarda: 1. Medya Okuryazarlığı 2. İletişim ve Sunum Becerileri dersi. Bu iki dersin asıl sahipleri formasyonlu iletişim mezunlarıdır. İletişim alanında deneyim sahibi olan öğretmenler tarafından bu derslerin verilmesi, medya okuryazarlığı bilincini oluşturmak açısından son derece önem arz etmektedir. "İletişim ve Medya" dersi sayesinde öğrenci özel yaşamın mahremiyetine saygıyı, sosyal medyanın ve çeşitli sunulardaki medyanın olumsuz etkilerinden korunmayı, estetik duyarlılığı, dürüstlüğü, sorumluluğu, etik kurallara bağlılığı, farklılıklara saygı duymayı, kültürel mirası yaşatmayı, bireyler arası iletişimi, aile içi iletişime önem vermeyi, bilinçli tüketimi, toplumsal hayata aktif katılımı, bilimselliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı ve paylaşmayı öğrenecektir.
İletişim Fakültesi mezunlarının transkrip bilgilerine bakıldığında teorik ve uygulamalı derslerle alanda uzmanlık kazanmanın yanı sıra pedagojik formasyon eğitimi de alarak Medya Okuryazarlığı ve İletişim ve Sunum Becerileri derslerini vermek için gereken yetileri kazandığı gözlenecektir.
UNESCO’nun raporuna göre şu an Türkiye dünyada ABD ile en çok TV izleyen ülke ve Türkiye’de 95 kişiye bir kahvehane düşerken, 65 bin kişiye ise bir kütüphane düşüyor. İnsanımız günde ortalama 5,5 saat zamanını TV başında geçirmekte. RTÜK’ün araştırmasına göre yılda 900 saat zamanını okulda geçiren ilköğretim çağındaki çocuklarımız, 1200 saatini TV başında geçirmekte ve ilköğretim çağındaki bir çocuk yılda ortalama 1400 şiddet sahnesi ile baş başa. Ülke nüfusumuzun % 25’i 15 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor. Türkiye’de her 4 kadından 3’ü internet üzerinden sosyalleşiyor. 21. yüzyılda İletişim çağında olduğumuz ve çocuklarımızın kimliklerini oluştururken TV’den beslendikleri ve çoğu zaman TV’deki karakterleri kendilerine model aldıkları aşikâr. Sosyal kuramcı Bandura yaptığı deney sonucunda çocukların olumlu ve olumsuz davranışları özellikle çizgi film karakterlerinden öğrendikleri sonucuna varıyor. Doktor J.L. Singer, İngiltere’de yatılı bir okulda yaptığı araştırmada 13-16 yaş arası bir grup çocuğu ikiye ayırarak, birinci gruba 15 gün boyunca şiddet içerikli programlar izlettirirken, ikinci gruba eğlence ve bilgi içerikli yayınlar izlettirmiş. Deney sonunda şiddet içerikli programlar izleyen çocuklarda saldırganlık ve tahammülsüzlük, eğlence ve bilgi içerikli yayınlar izleyen çocuklarda hoşgörü, sevgi ve gülme eğilimlerinin yüksek olduğunu saptamıştır. ( ABD, Kanada, İngiltere gibi ülkelerde 40 yıla yakındır zorunlu olarak okutulan bu ders, bizim ülkemizde niçin okutulmasın ki! ABD’de bu ders için 40 binin üzerinde öğretmen çalıştırmaktadır.)
Tüm bu ve benzeri değerler-veriler göz önüne alındığında, "İletişim ve Medya" dersinin acilen zorunlu ders kapsamına alınması (Ders zorunlu olmasa bile seçmeli birkaç derse atama yapıldığı gibi formasyonlu iletişimcilerin söz konusu derslere atanmasının sağlanması gerekiyor. Nitekim bu konu yılan hikâyesine dönmüştür.) ve İletişim ve Sunum Becerileri derslerinin iletişim fakültelerinden mezun olan ve tezsiz yüksek lisans yaparak veya pedagojik eğitim formasyonunu tamamlayan öğretmenler tarafından okutulmasının daha isabetli olacağı kanaatindeyim. Bu doğrultuda Binlerce iletişim fakültesi mezunları olarak çözüme kavuşmasını beklediğimiz konunun, Bakanlığın değerlendirilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
İletişim Fakültesi Öğrenci ve Mezunları Adına Ethem BABRAK
YAZIYA YORUM KAT