Erciş Depreminde Yaşananlardan
Deprem diğer ismi ile zelzele, 23 Ekim 2011 Pazar günü 27 saniyelik bir süre ile hepimizi maddi manevi sarstı. Hâlâ sarsıntılar devam ediyor ve korku azabı üzerimizde geziyor. Depremle birlikte bir önceki depremlerde olduğu gibi enkazlarda yaşanan acılar, yollara ve alanlara kurulan acziyetin sembolü çadırlar, yetim ve öksüz kalan çocuklar, televizyon ekranında faydı, enerji boşalmasıydı, kırıktı, kirişdi kolondu diye hırla giden tartışmalar, duyarsız kalmayan vicdanlar, az da olsa insan bozması canavarlar maddi ve mana âleminin gündemine girdi.
Kurşun sıkan tabancanın tetiğindeki eli görenler, deprem hadisesinin asıl müsebbibini de görünce sabır ve teslimiyetle neden, niçin ve ne soruları arasındaki boşluğu kendilerince doldurmaya çalıştılar. Adalete açılan darağacı, ıslaha şayeste sürgün ne ise, intibaha ve ıstılaha vesile deprem de bu idi anladılar. İlahi ikaz diyeni korkularının ödünde zindana tıkmak isteyenler de hadise vuku bulduğunda “Ya İlahi!” demekten de kendilerini alıkoyamadılar.
Televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde ve kitaplarda işlenen yukarıdaki anlattıklarımdan ayrı olarak depremde enkaz altında yüzlerce yaşananlardan birini aktarmak istiyorum. Bu anlatacağım, depremde enkaz altından çıkmış ve kendi evinde misafir yedi yakınını (eşini, ağabeylerini, yengelerini, yeğenlerini) yitirmiş akrabamdan dinlediklerimdir.
Ağabeyleri aileleri ile birlikte her Pazar olduğu gibi yine kendilerine misafir olmuşlar. O gün farklı bir hal varmış. Eski hatıraları ayrı bir hüzün ve içtenlikle anlatmışlar, dertleşmişler. Eşi normal adetinin hilafına gündüz banyo yapmış, tıraş olmuş, temiz elbiseler giyinmiş ve koku sürünmüş. Yeni damat mı olacaksın diye de eşine karışmış. Öğlen namazı için abdest hazırlığına falan durmuşlar. Korkunç gürültü ile birlikte sarsıntı başlamış. Herkes korku ile kendi çocuğunun eline yapışmaya çalışırken küçük abisi “Korkmayın Allah’tandır, korkmayın.” diye bağırarak teselli vermeye çalışırken kolon üzerlerine düşmüş kendisi, eşi ve çocuğu el ele vefat etmişler. Büyük yengesi çocuğunun elinden tutarak sarsıntı ile birlikte merdivene koşarken, yengesi merdiven çökünce o da aşağı düşmüş ama çocuğu koridor kısmında kalarak ve bir dolap bu kapı da olabilir çocuğun üzerinde siper olmuş ve çocuğun yani yeğeninin kurtulmasını sağlamış. Tekbir sesleri, kelime-i tevhid, kelime-i şahadetle enkaz altında kalmışlar. Bina tamamen çökünce ve her taraf zifiri karanlık olunca kendisinin de öldüğünü hissetmiş. Ağzı moloz parçaları ile dolu olduğundan kalbi ile hep Hasbunallahi ve ni’mel vekil, La ilahe illallah gibi mübarek kelimeleri tekrar ediyormuş. Kolunu, elini ayağını oynatamadığından kendisinin öldüğüne tamamen kani olmuş. Allah’ım sana şükürler olsun. Öldüm ama fazla acı çekmedim. Ölümün zor olduğunu anlatmışlardı ama çok şükür rahat oldu, kelime-i şahadetle öldüm.” Diye seviniyormuş. Madem ölmüşüm artık birazdan sorgu sual melekleri gelir diye Münker ve Nekir meleklerini beklemeye başlamış. Aradan epey zaman geçmiş ama kalben hep bildiği duaları okumaya devam etmiş. Bir zaman sonra ayak sesleri duymaya başlamış. Herhalde Münker ile Nekir geliyor diye düşünmüş. Bu ayak seslerine matkap seslerine benzer sesler, kepçe sesleri eşlik edince ölmediğini anlamış. Sesini duyurmaya çalışmış ama ağzı gözü yaralı ve molozlarla kaplı olduğundan sesini duyuramamış. Ekiplerin titiz çalışması ile 30 saat sonra kendisine ulaşılmış. Ağzındaki moloz parçasın delikli tuğla olduğu ve bu delikler sayesinde nefes alarak kurtulduğu anlaşılmış.
Enkazdan yaralı olarak kurtulan bu akrabam, sabır ve teslimiyet içinde inancının ve sabrının devamı ve selameti için dua isteyerek, asıl en büyük destek ve tesellinin sağlam bir maneviyat olduğunu yaşayarak bize gösterdi.
Allah, depremde vefat edenlere rahmet, yaralılara sıhhat ve afiyet, yakınlarına sabır ve metanet versin. Bize de ders almayı, kendimize çeki düzen vermeyi, çalmaktan çırpmaktan uzak durmayı, sebepler dairesinde tedbirli olmayı nasip etsin.
YAZIYA YORUM KAT