Hoş Bulur İnşâallah Ya Şehri Ramazan
Ramazan ayı, farklı manevi iklimi olan, tüm Müslümanları ve insanlığı ilahi bir atmosfer altına alan mübarek bir aydır. Oruçla, insana açlığı hissettirerek bir nebze de olsa "evet anlar zengin, fakirin halinden" durumuna getirdiği aydır. Midesi boş kalınca insanı; kalbinin, zihninin ve hayallerinin midesi ile meşgul ettiği bir zaman dilimidir. Yine insanın aklına tıktığı, kalbine boğduğu, duygularına bastığı ve vicdanına közlediğinin önüne düştüğü aydır Ramazan.
Yine böyle bir Ramazan ayına girerken, aslında kendi özelime olması gereken bir iç muhasebeyi; bu muhasebenin verdiği acıyı belki de bastırmak için çoğul ifadeyle dile getirmişim, yetmemiş yazmışım. O zaman ne düşünmüş ne yazmışım bakalım.
".... Ramazan, yine üşenmeden ve her şeye rağmen kapımıza dayandı. Şu an buyur edilmeyi bekliyor. Bize küsmeden, darılmadan ve gücenmeden vefalı dost gibi yanımıza vardı. Hoş gelmişti Ramazan ama bir mahçubiyetle yakaladı.
Bir önceki senede, daha öncesinde de muhasebenizi yapmış, nefsi, ruhi ve kalbi yapılandırmaya girmiştik. Bir senet vardı, söz vermiştik .
"Tövbe Ya Rabbi! Tövbe!" diye başlayarak herkes kendi işlediği haltı (pardon istemese de elinde olmadan işlemiş olduğu hatalar, yediği haklar(!)..mı deseydim neyse) bilerek "Affet Allah’ ım Affet! Söz yapmayacağım." Diyerek mühürlemiştik hani. Oruçlar, mukabeleler, iftarlar (Diyanet İşleri Başkanımızın deyimi ile İsraflar sofrası başka bir tabirle nefis torbası sınıfına girenler de vardı ya. Buna da neyse…), zekâtlar, sadakalar ve fitrelerle temizlenmiştik. Muhlis ve munis kullara dönmüştük. Hele bir daha kul hakkı yemek mi hâşâ! Böyle bir cürmü bilerek işlemeyecektik. Siyaset çarkını, toplumsal çarkı, insanlık çarkını kesinlikle menfaat üzere çevirmeyecektik. Yakınımızdakine, çevremizdekine almak için değil vermek için koşacaktık. Diplomalı hırsız olmayacaktık. Rıza için ateşte döner olup yanacaktık ama yanardöner paraları cebe indirmeyecektik. Biz bunlara kesinlikle göz yummayacaktık. Kendi kusurumuz için musahamasız, diğerleri için art niyet yoksa tabi hoşgörülü olacaktık. Kendimizi bulunmaz Hint kumaşı, faziletmeab, imtiyazlı, kibirli görmeyip "Ya Hazreti İnsan!" Diyerek ırkına, diline, parasına, makamına, sınıfına, nüfuzuna bakmadan kucaklayacaktık.
Önceki Ramazan aylarında gözyaşları dökemezsek de gözlerimizi sıkıp belki bir damla gelir gayreti ile (!) mübarek gecelerini ihya etmiştik. Rabbimizin buyruklarını itirazsız dinlemiş hükmünü ve sorumluluğunu kabul etmiştik. İnsanların bu dünyaya gönderilmesinin hikmet ve gayesinin Halık-ı Kainat olan Allah ‘ ı tanıyıp, iman edip ve ibadetle mukabelede bulunmayı ikrar etmiştik. Nefsin hortumunu, ceplere göz diken hortumları, namusu payimal eden hortumları büküp, hadım etmiştik. Ama gel gör ki;
Gidince Ramazan, aynı tas aynı hamam, utanmadan sıkılmadan kaldığımız yerden devam ettik. Verdiğimiz sözü unuttuk. Yanlışımıza savurduğumuz tükürüğü misk-i amber gibi yuttuk.
Ve yine bu sene Ramazan, merhametiyle Rabbimizin izni ile geldi. Yüzümüzün karasına bakmadan buyur etti. Israrla ıslahımız için mağfiret kanatlarını serdi. Ramazan, hem gönlümüzde, hem halimizde, hem içimizde hem dışımızda ağırlanmak için süzüle süzüle bize tenezzül etti. Cehennem ne dehşetli bir yerdir. Düşürme bizi Allah’ım. İnşallah bu sefer (dönekliğim bir öncekilerden belli ya) günahlarımı hele bir örtülsün, Abdurahman Gazide güzel bir iftarla, Ulu Camide çaylı teravihle, mübarek kıraathanelerde komşu ve hemşerilerimizin hikmetli ve ibretli bahisleri ile seni en güzel şekilde değerlendireceğim. Aklımıza gelirse inşallah tövbey-i nasuh ile pişmanlık gösterip ıslah-ı hal kesbedeceğim."
Evet aynen böyle demişim. Bu sene corona yüzünden gideceğimiz cami, iftara gidilecek türbe, çay içilecek teravih sonrası kahve de yok. Bu sene Ramazanla biz baş başayız. Teke tek durumdayız. İtikadın duvarına, göğsün imanına dayamış bizi. Nedametin loş ışığında samimiyetimiz sorgusuna tabi. Ya herro ya merro! Durum ciddi. Ya azad olacağız, ya da azap olup gemileri yakacağız.
İyi Ramazanlar…
YAZIYA YORUM KAT