Eksi/liyoruz, Eksi/leceğiz!
Sosyal medyada arz-ı endam eden gençliğimizle, gerçekte bir koca hiçliğimizle her gün biraz daha eksi/liyoruz.
Makyajlar ve yalanlar hayatımızı öyle bir sarmış ki özümüz başka, sözümüz başka olmuş.
Bu kokuşmuşluk, çürümüşlük hali hangi günahımızın diyeti, doğrusu bilmiyorum. Bildiğim günahkâr olduğumuz ve her gün biraz daha eksildiğimiz...
Bu gemi çok su aldı. Gemideki deliği açanları gördüğümüz halde 'nemelazım' dediğimiz gün; bu geminin su alacağını ve hep birlikte yaş kuru demeden yanacağımızı ya da batacağımızı bilmeliydik.
Herkesin kendini beğendiği, hiç kimsenin kendinden başka hiçbir kimseyi tınlamadığı ve beğenmediği günlerin kıvamında koca cüsselerde bile sözlerin hiçbir ağırlığı kalmadı.
İnternet ulemalığının epeydir bizi aştığı, yürümeyi/tırmanmayı bilmeyenlerin bu yüksek yamaçlı yollarda yokuş aşağı düştüğü zamanlarda; yürümeyi öğrenemediğimiz/öğretemediğimiz gerçeğine sağır ve kör kaldık. Yürümek için ayakları, görmek için gözleri kullanmayı bıraktığımızdan beridir eksi/liyoruz.
Görmeyi bakmak, anlamayı dinlemek sandığımız; basireti terk ettiğimiz; bizden olanların en büyük hatalarına kör kalırken, bizden olmayanların en küçük lekesine cellat kesildiğimiz; manayı terk edip imaja değer biçtiğimiz; olayları okumayı fıkra gibi sezinlediğimiz; küçük detaylara takılıp büyük coğrafyayı görmediğimiz; gözümüz, aklımız, kalbimiz zannettiklerimizin yaratıcının dahi kendisini nankör olarak tanımladığı, havarilerin kalleşlik ettiği bir Musa olmanın ve son tahlilde eksilebilen yaratıklar olabileceği ihtimali üzerine durmadığımız gün kaybettik.
Bu patikanın varacağı yer belliydi. Cumanın gelişini perşembeden anlamalıydık. Güneş yokken gözlüğü takanı ayırt etmeliydik.
Evdeki hesabın çarşıya uymayabileceği, evdeki hesap çarşıya uysa bile çarşının taşınabilmiş olabileceğinin bilmem kaçıncı ihtimalini hesaba katmalıydık.
Su akınca yatağını bulmayabilirdi!
Her sakallı, dede; her nur yüzlü, uzun ve beyaz sakallı, evliya ve her prens, beyaz atlı olmayabilirdi!
Bir beyaz kanatlı güvercinin sarık ve cübbesine aldanıp yenik düştüğü merhamet yoksulu insanlardan yüzümüzü ve gönlümüzü düşürmeliydik.
Yatırımlarımız ahiretlik olmanın yanında dünyayı da kapsamalıydı ve dünyalık olmanın yanında ahireti transit geçmemeliydi. Denge politikası sadece siyasette değil gönül dünyamızda da olmalıydı.
Beceremedik, ne sevmeyi ne de sevilmeyi. Sabır ve metaneti bir tarafa bırakıp en ufak yanlışta dostları silip eksildik. Bardağın boş tarafına odaklandığımız günden beridir dünyamız bize Fransız kaldı.
Filmin veya dizinin kendisinden çok reklamlara daldığımız gün aldatıldığımızı anlamalıydık. Çok fazla daldık ve çok fazla aldandık.
Kes, kopyala, yapıştır düsturu ruhumuza işledi ve bu haz/ırcılık, kolaycılık ve ezbercilik hayatımızın tüm boyutlarına sirayet etti. Renklendirme yaparken köreldik; çoğalayım derken eksildik.
Ön katillerimizden pardon kabullerimizden sıyrılıp her insana iki ayaklı beşer gözüyle bakmayabilirdik!
Ezberlerimizi bazen arkada bırakmayı, yeniden baştan almayı bilmeli idik!
Dünyamızı başkasının dünyasıyla kıyaslayıp sınanmadığımız bir imtihanda melek adledilmeyi bir kenara bırakıp bir şeytanın yarattığı cennete direnmeyi öğrenmeliydik!
Olmadı...
Canınız sağ olsun diyeceğim ama demekle olacak bir şey değil! Bu gidişle ne sizin canınız sağ olmayı becerecek ne de benim ömrüm uzamayı... Kara göründü, mesaj anlaşıldı, hep birlikte eksileceğiz.
YAZIYA YORUM KAT